Sağlıklı Yaşam Merdiveninde Bir Basamak Çıkmanın Gücü

Sağlıklı yaşam, bireyin yaşam kalitesini etkileyen en önemli etmendir.
Birey, bedenini sağlıklı ve zinde hissettiği ölçüde hayatındaki diğer bileşenlere odaklanabilme, onlara zaman ayırma lüksüne sahiptir. Peki yıllardır tartışılan sağlıklı beslenme kavramı nedir ?

Dünya Sağlık Örgütü anayasasında sağlık şöyle tanımlanmıştır;
“Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.”

Bu tanımdan anlayacağımız üzere; sağlık tek bir etmene bağlı değildir. Yaşamınızda yapacağınız olumlu küçük bir değişiklik dahi, sağlığınıza yapacağınız etkili bir yatırımdır.

Gelelim bu sağlık çemberinin beslenme kısmında uygulayabileceğimiz yaşam tarzı değişikliklerine;

Yeterli ve dengeli beslenme kavramını daha iyi anlamak için 4 yapraklı besin yoncası modelini inceleyebiliriz.

Bu modelde günlük beslenmemizde yer alması gereken besin grupları bulunmaktadır. Bunlar süt ve süt ürünleri, et, yumurta, balık ve kurubaklagiller, meyve, sebzeler ve tahıl grubudur. Bu modele göre günlük beslenmemizde; Süt ve süt ürünleri günde en az 2 porsiyon tüketilmelidir.

Et, tavuk veya balık günde 2-3 porsiyon tüketilmelidir.

Yumurta, sağlıklı yetişkinler için günde 1 adet, kalp ve damar hastaları için haftada 1-2 kez tüketilmelidir.

Tahıl grubunda bulunan ekmek, makarna, pilav ise günlük 5-6 porsiyon tüketilmelidir.

Sağlıklı yağlar içeren yağlı tohumlar günde 1-2 porsiyon tüketilmelidir.(Porsiyon olarak 1 avuç içi ölçü alınabilir) Kurubaklagiller haftada 2-3 kez tüketilmelidir.

Haftanın en az 2 günü balık tüketilmelidir.

Günde ortalama 8-10 su bardağı su tüketimi ihmal edilmemelidir.

Bu beslenme ilkelerini hayatımıza adapte etmek sağlıklı beslenme için bir temeldir. Her bir madde, sağlıklı yaşam merdiveninin bir basamağını oluşturmaktadır. Bu ilkelerden bir tanesini dahi yaşamınıza katmanız sizi sağlıklı yaşama bir basamak yaklaştırır. Sağlıklı yaşam büyük kararlar ve hazır olduğumuzda değil, adım attığımızda bizi bulur. Hepinize sağlıklı günler dilerim.


Bel Ağrısı ile İlgili Yanlış Bilinen 3 Madde

Çoğu kişi hayatının herhangi bir döneminde mutlaka bel ağrısı yaşamaktadır.
Genellikle bel ağrısı yaşayan kişiler hareket etmeyi tamamen bırakıp yatmayı ve dinlenmeyi tercih edebilmektedirler.
Bazen komşulardan, eş, dosttan fikirler alınmakta, yakılar yapıştırılmakta veya kırık çıkıkçıya gidip çare aranmaktadır.
Oysa izlenmesi gereken doğru yol uzman bir hekime gidip tanı almak ve sonrasında alanında uzman bir fizyoterapist ile çalışmaya başlamaktır.
Bu yazımızda bel ağrısı ile ilgili yanlış bilinenlerden bahsetmek istiyoruz.

1. Bel ağrısı ameliyat olmadan asla iyileşmez!!
Bu maalesef sık karşılaşılan ama yanlış bir inançtır. Bel fıtığı, bel düzleşmesi gibi tanılar koyulduktan sonra bu kişilerin sadece %1’i ameliyata gerçekten ihtiyaç duymaktadırlar. Vücudumuzun inanılmaz bir iyileştirme kapasitesi vardır. Nasıl ki eliniz kesildiğinde eliniz iyileşebiliyorsa ağrının sebebi ortadan kaldırılır, gerekli müdahaleler yapılırsa bel ağrısı da iyileşebilmektedir.

2. Bir kere bel fıtığı olursam ölene kadar bunu çekerim, ağrımaya devam eder!!
Bel ağrılarının nedenini araştıran bilimsel makaleler bu nedenlerin içinde büyük bir yüzdeyi psikosomatik nedenler olarak açıklamaktadır. Yani bizim bireysel veya toplumsal inançlarımız da bel ağrısını etkileyebilmektedir. İnsan denen varlık beden, zihin ve ruhdan oluştuğuna göre bu çok da ilginç değil aslında. Duygularımız, düşüncelerimiz her şeyi olduğu gibi bel ağrımızı da etkileyebilmektedir. Bel ağrısı eğer doğru yaklaşımlar uygulanabilirse iyileşebilir hatta bedenin mekaniği düzelirse tamamen de düzelebilir. Bir kere ağrıdı diye sonsuza dek ağrıması gerekmez.

3. Belim ağrıdığı için dinlenmeli, fazla hareket etmemeliyim!!
İnsan organizması hareket etmek üzere oluşturulmuştur.
Ağrının ilk başladığı dönemlerde tabi ki istirahat edilebilir ama bunu sürekli hale getirmek size her şeyden çok zarar verecektir.
O yüzden mümkün olan en kısa zamanda hareket etmek hatta kas miktarınızı artırarak daha dayanıklı hale gelmek için klinik pilates, yoga gibi yöntemler denemek yerinde olacaktır.

Bugün 3 maddede bel ağrısı ile ilgili yanlış bilinenleri özetledik. Bu konuda ayrıntılı sorularınızı sormak için bize ulaşabilirsiniz.



Denge Testleri ve Yaşam Süresi Arasındaki İlişki

Denge, bir kişinin vücut pozisyonunu koruma ve hareket ederken stabilizasyonu sağlama yeteneğidir. Denge testleri, bir kişinin denge yeteneğini değerlendirmek için kullanılan çeşitli yöntemlerden oluşur. Bu testler, denge bozukluklarını tespit etmek, düşme riskini belirlemek ve rehabilitasyon sürecinde ilerlemeyi izlemek için kullanılabilir. Bu testler genellikle bir dizi denge pozisyonunu sürdürme, yürüme veya belirli hareketleri gerçekleştirme gibi aktiviteleri içerir. Yaygın olarak kullanılan bazı denge testleri şunlardır:

Romberg testi: Bu test, bir kişinin ayakta dururken gözleri açık ve kapalı olarak denge yeteneğini değerlendirir. Kişi, ayakta dururken gözlerini kapatarak veya açarak dengeyi korumaya çalışır. Denge bozukluğu olan kişiler, gözleri kapalıyken daha fazla zorluk yaşayabilirler.

Berg Denge Ölçeği (Berg Balance Scale): Bu test, kişinin denge yeteneğini değerlendirmek için 14 farklı aktiviteyi içerir. Kişinin günlük aktiviteleri gerçekleştirirken dengeyi koruma yeteneği puanlanır.

Timed Up and Go (TUG) testi: Bu test, kişinin belirli bir mesafeyi yürüyüp dönmesini sağlar. Bu süre içindeki hareket hızı ve denge yeteneği değerlendirilir.

Tinetti Denge ve Yürüme Ölçeği (Tinetti Balance and Gait Assessment): Bu test, denge ve yürüme yeteneğini değerlendirmek için tasarlanmıştır. Denge ve yürüme sırasında belirli hareketlerin yapılmasıyla puanlanır.

Mini-Mental Durum Muayenesi (Mini-Mental State Examination - MMSE): Bu test, bilişsel fonksiyonları değerlendirmek için kullanılırken, denge testlerinin bir parçası olarak da kullanılabilir. Örneğin, kişinin dengeyle ilgili yönergeleri anlama ve uygulama yeteneği değerlendirilebilir.

Single Leg Stance (Tek Bacak Üzerinde Durma): Bu test, kişinin tek bir bacak üzerinde ne kadar süreyle dengede durabildiğini ölçer. Bu test, spesifik olarak ayak bileği veya diz problemleri gibi belli bölgelerde denge zorluklarını belirlemek için kullanılabilir.

Bu testlerden hangisinin kullanılacağı, kişinin yaşına, sağlık durumuna ve denge sorununun doğasına bağlı olarak değişebilir. Özellikle yaşlı bireylerde, düşme riskini belirlemek ve önlemek için düzenli olarak denge testlerinin yapılması önemlidir. Ancak, herhangi bir denge testinin sonuçları tek başına bir teşhis koymak için yeterli olmayabilir ve genellikle diğer klinik değerlendirmelerle birlikte kullanılır.

Denge testlerinde elde edilen sonuçlar, bir kişinin denge yeteneğini, koordinasyonu ve kas kontrolünü ölçer ve dolayısıyla düşme riski hakkında bilgi sağlar. Yaşlı bireylerde düşme riski, ciddi yaralanmalar ve hatta ölümlere yol açabilen önemli bir sağlık endişesidir. Bu nedenle, düşme riskini belirlemek ve önlemek için denge testleri önemlidir.

Dolayısıyla, denge testlerinin sonuçları ile yaşam süresi arasında ilişki karmaşıktır. Denge testlerinin iyi sonuçları, genellikle daha iyi denge kontrolüne ve dolayısıyla düşme riskinin azalmasına işaret eder. Bu da yaşlılıkta yaralanma riskini azaltarak yaşam süresini uzatabilir. İyi denge yeteneği ve düşme riskinin azaltılması, yaşam kalitesini artırabilir ve dolayısıyla yaşam süresini olumlu yönde etkileyebilir.

Denge bozukluklarına sahip olan bireylerin, düşme riskini azaltmak için tedavi edilmeleri ve önleyici önlemler alınması önemlidir. Denge testlerinin sonuçları ve yaşam süresi arasında dolaylı bir ilişki olabilir; ancak bu ilişki kesin bir nedensellik değildir ve diğer sağlık faktörleri de dikkate alınmalıdır. Denge test sonuçlarından ziyade yaşam süresini etkileyen birçok diğer faktör vardır. Örneğin, genel sağlık durumu, yaşam tarzı, genetik faktörler, beslenme, mental sağlık durumu ve sağlık koşulları gibi birçok faktör de yaşam süresini etkiler.

Sonuç olarak, denge testleri yaşam süresini belirleme amacıyla kullanılmaz, ancak düşme riskini belirlemek ve önlemek için önemli bir araç olabilirler. yaşam süresini belirlemede etkili olmak için, denge test sonuçlarıyla birlikte diğer risk faktörleri gibi birçok faktörün dikkate alınması gerekir.


Skolyozda FITS Yöntemi

Skolyoz, omurganın yanlış hizalanmasıyla karakterize olan bir durumdur ve genellikle genç yaşlarda başlar. Skolyoz tanısı alan birçok kişi, bu durumun neden olduğu ağrı, kamburluk ve omurga deformiteleri gibi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Ancak, skolyoz tedavisinde tek tip bir yaklaşım her hasta için uygun olmayabilir.

Adolesan idiyopatik skolyoz, omurganın ve gövdenin 3 boyutlu deformitesidir. Bu deformite büyüme sırasında estetik ve ortopedik başka deformitelere de neden olur. Sırt ağrısı, esneklik problemleri, yanlış duruş ve estetik problemlerin yanı sıra yaşam kalitesini de etkileyen, ilerleyen postüral deformitelere yol açabilir.

Büyüme sırasında görülen idiyopatik skolyoz için gözlem, skolyoza özgü fizyoterapi egzersizleri ve korse kullanımı, 2011'de Uluslararası Skolyoz Ortopedik Tedavi ve Rehabilitasyon Derneği (Society on Scoliosis Orthopaedic and Rehabilitation Treatment SOSORT) tarafından kabul edilen tedavi yaklaşımlarıdır. Polonya'dan Skolyozun Fonksiyonel Bireysel Tedavisi (FITS) yaklaşımı SOSORT tarafından kabul edilmiş 7 ana skolyoz okulundan bir tanesidir. Bu yöntem, skolyozun tedavisinde fizyoterapi, egzersiz, postür eğitimi ve omurga stabilizasyonu gibi yöntemleri içerir. FITS yöntemi, hastanın bireysel ihtiyaçlarına ve skolyozun özelliklerine odaklanarak tedaviyi kişiselleştirir. 2004 yılında Dr. Fzt. Marianna Bialet ve Uzm. Fzt. Andrzej M’hango tarafından ortaya atılmıştır.

FITS yönteminin üç aşaması vardır. Birinci aşama skolyozlu bireyin klasik değerlendirilmesidir. İkinci aşama farklı teknikler kullanarak miyofasyal gevşetme sağlamaktır. Üçüncü aşama ise fonksiyonel pozisyonlarda yeni düzeltici pozisyonları kullanarak üç boyutlu düzeltme sağlamaktır.

FITS yöntemi, skolyozun ilerlemesini durdurmak, ağrıyı azaltmak, omurga fonksiyonlarını geliştirmek ve hastanın yaşam kalitesini artırmak için tasarlanmıştır. Ancak, her hasta farklı olduğundan, tedavi her zaman bireysel olarak uyarlanmalıdır. Ayrıca, bu yaklaşım, hastaların yaşam kalitesini artırmaya ve günlük aktivitelerini sürdürmelerine yardımcı olabilir.

FITS yöntemi, skolyoz tedavisinde bireyselleştirilmiş bir yaklaşım sunar. Her hastanın benzersiz ihtiyaçlarını ve durumunu göz önünde bulundurarak, tedavi planı kişiye özel olarak tasarlanır. FITS yaklaşımı, fizyoterapi, egzersiz, postür eğitimi ve omurga stabilizasyonunu içeren çoklu terapi yöntemlerini kapsar. Bu yaklaşım, hastanın yaş, skolyoz derecesi, ağrı seviyesi, omurga deformitesi şekli ve diğer faktörler gibi bir dizi parametreyi dikkate alarak tedaviyi şekillendirir. FITS tedavisi genellikle bir multidisipliner ekibin iş birliğiyle yürütülür. Bu ekip, fizyoterapistler, ortopedistler ve psikologlardan oluşur.

FITS Yaklaşımının Temel İlkeleri

Bireyselleştirme: Her hastanın skolyoz derecesi, yaş, aktivite seviyesi, ağrı şiddeti, omurga deformitesi şekli ve diğer faktörler gibi özellikleri farklıdır. FITS yaklaşımı, bu farklılıkları dikkate alarak her hastaya özel bir tedavi planı oluşturur. Tedavi planı, hastanın ihtiyaçlarına ve durumuna göre kişiselleştirilir.

Çoklu Terapi Yaklaşımı: FITS, skolyoz tedavisinde çeşitli terapi yöntemlerini bir araya getirir. Bu terapi yöntemleri arasında fizyoterapi, egzersiz, postür eğitimi ve omurga stabilizasyonu gibi teknikler bulunabilir. Çoklu terapi yaklaşımı, skolyozun farklı yönlerini hedef alarak tedavinin etkinliğini artırır.

Multidisipliner Yaklaşım: FITS tedavisi genellikle bir multidisipliner ekibin işbirliğiyle yürütülür. Bu ekip, fizyoterapistler, rehabilitasyon uzmanları, postür uzmanları, ortopedik cerrahlar ve diğer sağlık profesyonellerinden oluşabilir. Her bir uzman, kendi alanındaki uzmanlığıyla hastanın tedavi sürecine katkıda bulunur.

Tedavi Sürecinin İzlenmesi ve Düzenlenmesi: FITS yöntemi, tedavi sürecinin sadece başlangıç noktası olarak değil, sürekli bir izleme ve değerlendirme süreci olarak görür. Tedavi süreci, hastanın ilerlemesi düzenli olarak izlenerek ve değerlendirilerek gerektiğinde ayarlanabilir ve güncellenebilir. Bu, tedavinin etkinliğinin optimize edilmesini sağlar.

Bu temel ilkeler, FITS yönteminin skolyoz tedavisindeki başarı ve etkinliğinin temelini oluşturur. Her hastanın benzersiz ihtiyaçlarına ve durumuna uygun olarak özelleştirilmiş bir tedavi planı oluşturmak, skolyozun etkilerini azaltmak ve hastaların yaşam kalitesini artırmak için FITS yönteminin anahtarıdır.

Skolyoz, yaşam boyu sürebilecek bir durumdur ve uygun tedaviyle yönetilebilir. Skolyoz tedavisinde FITS yaklaşımı, hastaların bireysel ihtiyaçlarına ve durumlarına uygun tedavi seçenekleri sunar. Her hastanın skolyozu farklı olduğundan, tedavi planının kişiselleştirilmesi ve çoklu terapi yöntemlerinin kullanılması önemlidir. FITS yöntemi, skolyozun etkilerini azaltmak ve hastaların yaşam kalitesini artırmak için etkili bir seçenek olabilir.


Trigger Point (Tetik Nokta) Nedir?

Trigger point, genellikle bir kasın liflerinde anormal bir kasılma veya spazm sonucu oluşan küçük, sert nodül veya düğüm benzeri bir bölgeyi ifade eder.
Bu noktalar, genellikle belirli bir kas veya kas grubunda lokalize ağrı, gerginlik ve sertlik gibi semptomlara neden olabilir.

Trigger point'ler, kas liflerinin normalden daha uzun süre kasılı kalması sonucu ortaya çıkabilir.
Bu durum, genellikle kötü postür, tekrarlayan hareketler, yetersiz ısınma, travma, stres veya diğer çeşitli faktörlerden kaynaklanabilir.
Trigger point'lerin neden olduğu ağrı, bazen vücudun başka bir bölgesine yayılabilir; bu duruma "referans ağrı" denir.

Belirtiler ve Referans Ağrı

Trigger point'ler genellikle belirgin semptomlara neden olurlar. Lokal ağrı, gerginlik ve hassasiyet bu semptomlar arasında yer alır.
Ayrıca, trigger point'lerden kaynaklanan ağrının başka bir bölgeye yayılmasına "referans ağrı" denir. Bu nedenle, şikayetleri anlamak ve doğru teşhisi koymak önemlidir.

Lokal Ağrı: Trigger point'ler genellikle belirli bir kas veya kas grubunda lokalize ağrıya neden olur. Bu ağrı genellikle başka bir bölgeye yayılabilir.

Refleks Hareket Kısıtlılığı: Trigger point'lerin olduğu kaslarda, normalde serbestçe hareket edebilen eklemde sınırlı hareket olabilir.

Duyarlılık: Trigger point'ler üzerine baskı uygulandığında, genellikle ağrılı bir tepki oluşur.

Trigger Point Rehabilitasyonu
Trigger point terapisi, kas dokusunu hedef alarak kas gerginliğini azaltmayı amaçlar. Manuel terapi teknikleri ve egzersiz uygulamaları, trigger point'leri hedef alarak kas dokusunu gevşetmeyi amaçlar.
Bu uygulamalar arasında masaj, basınçlı nokta uygulama, germe egzersizleri ve diğer manuel terapi yöntemleri bulunabilir.
Terapi, kişinin durumuna ve semptomlarına göre özelleştirilir.

Fizyoterapistler, trigger point'lerin neden olduğu semptomları anlamak, hastanın kas ve eklem fonksiyonunu değerlendirmek ve uygun
tedavi planını oluşturmak için kapsamlı bir değerlendirme yaparlar. Tedavi genellikle hastanın spesifik durumuna ve semptomlarına dayanır.

Değerlendirme: Hastanın şikayetleri değerlendirir ve trigger point'lerin konumunu belirlenir.

Manuel Terapi: Trigger point'leri hedef almak için masaj, basınç uygulama ve diğer manuel terapi teknikleri kullanılır.

Germe Egzersizleri: Kas gerginliğini azaltmak ve esnekliği artırmak için özel germe egzersizleri önerilir.

Ev Egzersizleri: Hastaya, trigger point'lerin kontrol altında tutulması ve tekrar oluşmasını önlemek için evde yapabileceği egzersizler öğretilir.

Trigger point terapisi genellikle etkili sonuçlar verir ve hastanın ağrısını hafifletmek, kas gerginliğini azaltmak ve hareket kısıtlılığını iyileştirmek için kullanılır.
Ancak, her hasta farklıdır, bu nedenle tedavi planı her zaman bireysel ihtiyaçlara uygun olarak oluşturulmalıdır.

Trigger point terapisi sadece semptomları tedavi etmekle kalmaz, aynı zamanda sorunun temeline inerek uzun vadeli rahatlama sağlamaya yöneliktir.
Fizyoterapistinizle işbirliği yaparak, trigger point terapisi ile ağrıları yatıştırabilir ve yaşam kalitenizi artırabilirsiniz.

Pilates ve Fasya

Fizyoterapistler olarak, hastalarının fiziksel sağlığını iyileştirmek ve korumak için çeşitli terapötik yöntemlere başvurmaktayız.

Bu yöntemlerden biri de Pilates'tir. Pilates, özellikle postür düzenlemesi, kuvvetlenme ve esneklik konularında sağladığı faydalarla dikkat çeker.
Pilates, kontrollü ve odaklanmış hareketlere dayanan bir egzersiz metodudur ve bu özellikleri sayesinde fasya dokuları üzerinde çeşitli olumlu etkiler yapar.

Fasya Nedir ve Neden Önemlidir?

Fasya, vücut boyunca kasları, kemikleri ve iç organları sararak destek sağlayan bir bağ dokusu ağıdır.
Bu dokular, vücutta dengeli bir yapının ve sağlıklı bir işlevin korunup sürdürülmesine yardımcı olur ve hareket sırasında enerjinin transferini sağlar.
Fasyanın esnek ve sağlıklı olması, genel vücut performansı ve hareket kabiliyeti için kritiktir.
Esnek ve sağlıklı fasya, vücut mekaniğini optimize eder ve genel hareket kabiliyetini artırır.

Pilatesin Fasya Üzerindeki Etkileri

Fasya Esnekliğini Artırma: Pilates, özellikle kontrollü ve odaklı hareketlere dayandığı için fasyal dokuların esnekliğini artırır.
Derin kas gruplarını hedef alarak, fasya üzerindeki gerilimi azaltır ve bu da vücut hareket genişliğini artırır.
Fasya Katmanlarını Aktive Etme: Pilates, vücuttaki farklı fasya katmanlarını etkileyerek, bu dokuların daha etkin ve sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlar.
Bu, vücuttaki genel esneklik ve dengenin artmasına katkı sağlar.
Fasya ve Postür İlişkisi: Pilates, postür düzenlemesi konusunda oldukça etkilidir.
Doğru postür, fasya üzerindeki stresi azaltır ve vücuttaki enerji akışını optimize ederek fasya sağlığını iyileştirir.
Kas Dengesi ve Fasya Entegrasyonu: Pilates, vücuttaki kas gruplarını eşzamanlı bir şekilde çalıştırarak, kas dengesini artırır ve bu da fasya üzerindeki yükü daha dengeli bir şekilde dağıtır.
Bu, vücuttaki genel dayanıklılığı ve performansı artırır.

Fasya ve Zihinsel Bağlantı: Pilates, hareketleri bilinçli bir şekilde gerçekleştirmeyi gerektirir.
Bu da zihinsel farkındalığı artırarak, fasya ve kas grupları arasındaki bağlantıyı güçlendirir.

Dolaşımın İyileştirilmesi: Pilates egzersizleri, kan dolaşımını artırı. İyi dolaşım, fasya dokularına daha fazla oksijen ve besin maddesi taşıyarak onların sağlığını destekler.

Stres ve Gerilim Azaltma: Pilates, vücuttaki gerginliği azaltarak, stresin ve gerilimin azalmasına yardımcı olur. Bu da fasya üzerindeki gerginliği azaltır.

Pilates, fizyoterapistler için fasya üzerine olumlu etkiler sağlayan bir egzersiz seçeneğidir. Pilatesin, her hasta için uygunluğunu değerlendirmek ve özel ihtiyaçlara uygun bir şekilde uyarlamak önemlidir.
Fizyoterapistler, pilatesin fasya üzerindeki etkilerini değerlendirirken, genellikle bireysel ihtiyaçları ve sağlık durumlarını dikkate alırlar.
Bu egzersizin düzenli ve doğru bir şekilde uygulanması, fasya sağlığını artırabilir ve genel vücut performansını optimize edebilir.

Ancak, herkesin farklı olduğunu ve bireysel ihtiyaçlara uygun bir egzersiz programının belirlenmesi gerektiğini unutmamak önemlidir.
Her bireyin vücut yapısı, sağlık durumu ve ihtiyaçları farklıdır. Bu nedenle, pilatesi bir fizyoterapist eşliğinde denemek, maksimum fayda sağlamak adına önemlidir.

Hamile Pilatesi

Hamilelik, önemli bir dönemdir ve bu süreçte bedeni güçlü ve esnek tutmak, genel sağlığı desteklemek ve doğum sürecinde rahatlık açısından büyük bir önem taşır.
Hamilelikte egzersiz yapmanın birçok faydası bulunsa da hamile pilatesi özellikle bedeni güçlendirme, esneklik kazandırma ve doğru nefes alışkanlıkları geliştirme açısından öne çıkar.
Fizyoterapistler, hamilelikte pilatesin sunduğu bir dizi avantajı değerlendirirken, hamilelerin fiziksel ve zihinsel sağlıklarını destekleme konusunda rehberlik ederler.

Hamile Pilatesinin Temel Faydaları

Core kaslarını kuvvetlendirme:
Hamilelik sürecinde core kasları, özellikle karın, sırt ve pelvik taban kasları, önemli bir role sahiptir.
Hamile pilatesi, bu kas gruplarını hedef alarak kuvvetlendirir. Core kaslarının kuvvetlendirilmesi, hamilelik sürecinde sırt ve bel ağrılarını azaltır,
postürü destekler ve doğum sırasında daha iyi destek sağlar.

Esneklik ve hareketlilik artışı sağlama:
Hamile pilatesi egzersizleri, vücut esnekliğini arttırır. Esneklik, hamilelikte ortaya çıkabilecek kas gerilimini azaltı ve bu da rahat bir hamilelik dönemi geçirilmesine yardımcı olur.
Aynı zamanda, doğum sırasında esnek bir vücut, farklı pozisyonlarda rahatlıkla hareket edilmesine olanak tanır.

Dengeli kas gelişimi ve koordinasyonun arttırılması:
Pilates egzersizleri, vücudu dengeli bir şekilde geliştirmeye odaklanır.
Bu, eklem sağlığını iyileştirir, eklemlerin ve kasların uyum içinde çalışmasını sağlar, bu da genel vücut mekaniğini destekler.
Hamilelik döneminde artan kilo ve değişen ağırlık merkezi, denge ve koordinasyonu etkileyebilir.
Hamile pilatesi, bu konularda farkındalığı arttırır ve günlük aktivitelerde daha rahat bir şekilde hareket edilmesini sağlar.

Nefes kontrolü ve stres yönetimi: Pilates, doğru nefes alışkanlıklarını öğrenmeye odaklanır.
Hamilelik sürecinde doğru nefes, sakinleşmeye, vücuttaki gerginliği azaltmaya ve stresi azaltmaya yardımcı olur.
Ayrıca, doğum sırasında nefes kontrolü, kasılma sürecini yönetmeye ve daha etkili bir doğum deneyimi yaşamaya yardımcı olur.

Hamile Pilatesi Nasıl Uygulanmalı?

• Fizyoterapist gözetiminde; hamile pilatesine başlamadan önce bir fizyoterapist veya hamilelikte egzersiz konusunda uzman bir fizyoterapist ile görüşmek önemlidir.
Böylece bireysel sağlık durumunuza uygun bir program oluşturulur. Kişiselleştirilmiş bir egzersiz programı, hamilelik durumunuza ve ihtiyaçlarınıza uygun olarak oluşturulur.

• Egzersizleri modifiye ederek; hamilelik ilerledikçe, belirli pozisyonlardan kaçınılması veya hareketlerin modifiye edilmesi gerekir.
Bu, bebeğin ve anne adayının güvenliğini sağlar. Bu nedenle, hamile pilates egzersizlerini fizyoterapist eşliğinde düzenlemek önemlidir.

• Rahat kıyafetler ve ayakkabılar giyerek; rahat kıyafetler ve uygun ayakkabılar, hamile pilatesi sırasında rahat hareket etmenize yardımcı olacaktır.
Özellikle destekleyici spor ayakkabıları tercih etmek, vücudu daha iyi dengelemenize yardımcı olur.

• Sıvı alımına dikkat ederek; hamile pilatesi sırasında vücut sıcaklığını kontrol etmek önemlidir.
Yeterli su içmek ve egzersiz sırasında vücut sıcaklığını dengelemek, sağlıklı bir hamilelik için önemlidir.

Hamile pilatesi, hamilelik döneminde fiziksel ve zihinsel sağlığı destekleyen güvenli ve etkili bir egzersiz seçeneğidir.
Ancak, her hamilelik farklı olduğu için bireysel ihtiyaçlarınıza uygun bir program oluşturmak için fizyoterapistle görüşmek ve sınırlarınızı dinlemek önemlidir.
Fizyoterapist eşliğinde hamile pilatesi doğru rehberlik edilerek, doğru formu korumanıza yardımcı olur.
Güvenli ve düzenli bir şekilde uygulandığında, hamile pilatesi, anne adaylarına bedensel güç, esneklik ve rahatlama sağlamada yardımcı olur.


Temporomandibular Eklem Disfonksiyonu (TMED) Nedir?

Temporomandibular eklem (TME), çene hareketlerini mümkün kılan başın yan tarafındaki çene kemiği (mandibula) ile şakak kemiği arasındaki eklemidir.
Temporomandibular Eklem Disfonksiyonu (TMED), çene eklemi (temporomandibular eklem) ve çevresindeki kaslarla ilgili çeşitli sorunları tanımlayan bir terimdir
ve çene ekleminde ve çevredeki kaslar işlev bozukluğu, ağrı veya rahatsızlık gibi normal fonksiyonları etkileyen bir dizi durumu ifade eder.
Bu durum genellikle çene hareketlerinde ağrı, gıcırdama, tıkırtı, çene kilitlenmesi gibi belirtilerle karakterizedir.
TMED, birçok faktörden kaynaklanabilir ve genellikle bruksizm (diş gıcırdatma), maloklüzyon (diş uyumsuzluğu), çene travmaları, stres, genetik yatkınlık gibi etkenlerle ilişkilidir.

TMED'in Belirtileri

• Ağrı: Çene eklemi bölgesindeki ağrı genellikle en yaygın belirtidir. Ağrı, çene hareket ettirildiğinde veya çiğneme sırasında artabilir. Çene eklemi bölgesindeki ağrı, genellikle çiğneme veya konuşma sırasında artan bir rahatsızlık hissiyle birlikte görülür.
• Gıcırdama veya Tıkırtı: Çene hareket ettirildiğinde veya ağız açılıp kapatıldığında duyulan gıcırdama, tıkırtı veya sürtünme sesleri yaygın belirtilerdir.
• Çene Kilitlenmesi: Bazı durumlarda, çene kilitlenebilir ve normal hareketini sınırlayabilir. Bu da ağızın açılmasını veya kapanmasını zorlaştırabilir.
• Baş ağrısı: TME disfonksiyonu, baş ağrılarına neden olabilir, özellikle şakak bölgesinde ve kulakta ağrı görülebilir.
• Yüzde Ağrı ve Hassasiyet: Yüz kaslarında ağrı ve hassasiyet hissi olabilir.

TMED'in Nedenleri

• Stres: Günlük stres, çene kaslarını ve eklemi etkileyebilir.
• Diş Gıcırdatma ve Sıkma (Bruksizm): Stres veya uyku sırasında diş gıcırdatma, çene kaslarını aşırı şekilde kullanarak TME disfonksiyonuna yol açabilir ve çene kaslarında ve eklemde aşırı baskıya neden olabilir.
• Maloklüzyon (Dişlerin Uyumsuzluğu): Dişlerin düzensiz bir şekilde hizalanması, çene eklemine düzensiz bir kuvvet uygulayabilir ve baskı yapabilir.
• Travma: Yüz veya çene bölgesine gelen bir darbe, TME disfonksiyonuna neden olabilir.
• Genetik Faktörler: Aile geçmişinde TME disfonksiyonu olan bireylerde risk artabilir.
• Romatizmal Hastalıklar: Bazı romatizmal hastalıklar da TME sorunlarına neden olabilir.

Fizyoterapi ve TMED Tedavisi

Değerlendirme: İlk olarak, hastanın genel sağlık durumu ve TMED belirtileri değerlendirilmelidir. Hasta öyküsü, fiziksel muayene ve gerekirse görüntüleme yöntemleri kullanılarak, hastanın TME durumu kapsamlı bir şekilde değerlendirilmelidir.

Hareket ve Fonksiyon Egzersizleri: Fizyoterapistler, çene eklemi ve çevresindeki kasları güçlendiren ve esnekliği artıran özel egzersiz programları tasarlayabilir. Özel çene egzersizleri, çene kaslarını güçlendirebilir ve esnekliğini artırır.

Manuel Terapi: El ile yapılan özel manipülasyon teknikleri, miyofasyal gevşeme teknikleri, kas gerginliğini azaltabilir ve çene eklemi hareketliliğini arttırır. Çene eklemi ve çevresindeki dokulara yönelik manuel terapi teknikleri uygulayarak rahatlama sağlanır.

Isı ve Soğuk Terapisi: Sıcak veya soğuk uygulamalar, ağrıyı hafifletebilir ve kas spazmlarını azaltabilir.

Relaksasyon Teknikleri: Stresin azaltılması için yoga, meditasyon gibi teknikler öğretilerek, bruksizm etkileri hafifletilebilir.

Biofeedback ve Elektroterapi: Elektriksel stimülasyon ve biofeedback teknikleri, kas kontrolünü geliştirmeye yardımcı olabilir.

Hastalara Yönelik Öneriler

Ev Egzersiz Programları: Hastalara evde yapabilecekleri düzenli egzersiz programları sunularak, tedavinin sürdürülebilirliği sağlanabilir.

Postür Değişiklikleri ve Ergonomi: Fizyoterapistler, hastalara doğru duruş ve çene pozisyonu konusunda eğitim verebilirler. Hatalı duruş, çene eklemi sorunlarını tetikleyebilir. Doğru postür önerileri önemlidir.

Günlük Tutma: Ağrı, stres, diyet ve egzersiz alışkanlıklarını takip etmek, tedavinin etkinliğini değerlendirmek açısından faydalıdır.

Diğer Profesyonele Yönlendirme: Diş hekimleri, psikologlar veya diğer uzmanlarla işbirliği yaparak, kapsamlı bir tedavi planı oluşturulabilir. Diş hekimleri, diş gıcırdatma sorunu olan hastalara, özel olarak tasarlanmış ağız koruyucuları veya diş telleri önerebilir.

Temporomandibular eklem disfonksiyonu, karmaşık bir durum olabilir ve tedavi süreci multidisipliner bir yaklaşım gerektirir.
Fizyoterapistler, hastalarını değerlendirmek, tedavi etmek ve önleyici stratejiler geliştirmek konusunda önemli bir rol oynarlar.
TMED'in tedavisi genellikle bireyselleştirilmiş yaklaşımları içerir. Fizyoterapi, ağızlık kullanımı, ilaçlar, diş hekimliği müdahaleleri ve cerrahi gibi çeşitli tedavi seçenekleri bulunmaktadır.
Hasta eğitimi, bireyselleştirilmiş tedavi planları ve sürekli destek ile TME sorunlarına etkili bir çözüm bulmak mümkündür.
Tedavi planı bireyselleştirilmelidir, çünkü her hasta farklıdır.

Bruksizm Nedir?



Bruksizm, çene kaslarının istemsiz kasılmasıyla ve çene eklemi üzerindeki baskının artmasıyla ortaya çıkan, yaygın bir rahatsızlıktır.
Bruksizm, genellikle bilinçsizce dişleri sıkma veya gıcırdatma olarak tanımlanır. Bu durum genellikle stres, diş yapısı, çene eklemindeki sorunlar,
uyku bozuklukları ve diş yapısı gibi faktörlerden kaynaklanabilir. Çeşitli etkenlerle ilişkilendirilen bruksizm, hem fiziksel hem de psikolojik belirtilerle kendini gösterir.

Bruksizmin Nedenleri:

Bruksizmin temel nedenleri genellikle stres, anksiyete, diş yapısı bozuklukları, uyku apnesi, çene eklemindeki bozukluklar gibi faktörlere dayanır.
Stres, vücutta kas gerilimini artırarak bruksizmi tetikleyebilir. Diş yapısı bozuklukları ise çene uyumsuzluğuna yol açarak bu durumu şiddetlendirebilir.
Bu nedenleri anlamak, bruksizmi etkili bir şekilde tedavi etmenin temelini oluşturur.

Belirtiler:

Bruksizmin belirtileri geniş bir yelpazede görülebilir. Bu belirtiler arasında diş aşınması, çene ağrısı, baş ağrıları, uyku bozuklukları, kulak ağrıları ve boyun ağrıları yer alabilir.


Bruksizmin bu çeşitli belirtileri, hastanın yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilir.

• Diş Aşınması: Bruksizm, dişlerin sürekli olarak birbirine sıkılması veya gıcırdatılması nedeniyle diş yüzeylerinde aşınmaya yol açabilir.
• Çene Ağrısı: Çene kaslarında veya çene eklem bölgesinde ağrı ve gerginlik hissi
• Baş Ağrısı: Sıkça baş ağrıları, özellikle şakaklarda veya alında hissedilen gerilim tipi baş ağrılarıv • Uyku Bozuklukları: Bruksizm genellikle uyku sırasında ortaya çıktığından, uyku kalitesinde bozulma ve uykusuzluk gibi problemlere neden olabilir.
• Kulak Ağrısı: Çene eklemine yakın olan kulak bölgesinde ağrı veya rahatsızlık hissi
• Boyun Ağrısı: Bazı durumlarda, bruksizm boyun bölgesinde ağrılara da neden olabilir.


Tanı ve Değerlendirme:
Fizyoterapist, bruksizm tanısı için detaylı bir değerlendirme yapar. Bu değerlendirme sırasında çene hareketliliği, kas kuvveti, çene eklemi durumu ve postür incelenir. Ayrıca, hastanın tıbbi geçmişi, stres düzeyi ve uyku alışkanlıkları da göz önüne alınarak bireyselleştirilmiş bir tedavi planı oluşturulur.

Fizyoterapinin Rolü:

Bruksizm genellikle bir multidisipliner yaklaşımı gerektirir ve bu fizyoterapi, diş hekimliği, psikoterapi veya ağız koruyucu cihazlar gibi çeşitli yöntemleri içerir.
Fizyoterapide, çene kaslarını rahatlatmaya yönelik egzersizler ve manuel terapi teknikleri, kas gevşetme teknikleri, postür egzersizleri ve postürü düzeltmeye yönelik uygulamalar kullanılır.
Bu uygulamalar ile bruksizmi yönetmeye yardımcı olunur. Ayrıca, stres yönetimi ve uyku alışkanlıklarının düzenlenmesi gibi faktörler de tedavi sürecine entegre edilerek önemli bir rol oynar.


Ev Egzersizleri ve Öneriler:

Ev egzersizleri, çene kaslarını güçlendirmek, esnetmek ve postürü düzeltmek için tasarlanır. Hastanın düzenli olarak bu egzersizleri yapması, tedavi sürecini destekler ve kalıcı sonuçların elde edilmesine yardımcı olur.

Tedavi Sonrası Takip:

Bruksizm tedavisi sadece semptomların hafifletilmesi değil, aynı zamanda nüksetmenin önlenmesini de içerir.
Fizyoterapistler, hastayla düzenli takipler yaparak tedavinin etkinliğini değerlendirir ve gerekirse tedavi planını günceller.
Bruksizm, fizyoterapistlerin uzmanlık alanına giren bir durumdur ve etkili bir tedavi süreci ile yönetilebilir.
Tedavi süreci, hastanın bireysel ihtiyaçlarına ve durumuna göre özelleştirilmelidir. Bruksizmle baş etmek, hem fiziksel sağlığı hem de yaşam kalitesini önemli ölçüde arttırı.

Lipödem Nedir? Fizik Tedavi ile Yönetimi Nasıldır?

Lipödem, vücutta özellikle kalça, bacak ve kollarda simetrik olarak görülen yağ birikimi ve dağılımının bozulduğu bir hastalıktır.

Bu durum, özellikle kadınları etkileyen kronik bir durumdur ve yaygın olarak "ağrılı yağ sendromu" olarak da adlandırılır.
Lipödem, sıklıkla hormonel faktörlerle ilişkilendirilse de tam olarak nedeni belirlenememiştir.

Lipödem Belirtileri:

Lipödem, yağ dokusunun anormal bir şekilde biriktiği bölgelerde şişkinlik, ağrı, hassasiyet ve şekil bozukluğuna neden olur.
Bazı belirgin özellikler şunlardır:

Simetri: Lipödem, vücutta genellikle simetrik olarak ortaya çıkar. Yani sağ ve sol tarafta aynı bölgeler etkilenebilir.


Yağ Birikimi: Genellikle kalça, uyluk, diz arası ve ayak bilekleri gibi alt vücut bölgelerinde yağ birikimi görülür. Bununla birlikte, üst vücut daha az etkilenir.

Ağrı ve Hassasiyet: Lipödemli bölgelerde ağrı, dokunma veya basınca karşı artan hassasiyet görülebilir.

Selülit: Lipödemde selülit benzeri cilt görünümü yaygındır ancak selülit değildir. Cilt pürüzlü ve nodüler bir görünüm kazanabilir.

Lipödem Yönetimi ve Fizik Tedavi:

Lipödem tedavisinde birçok farklı yaklaşım kullanılmaktadır ve fizik tedavi de bu yöntemlerden biridir. Fizik tedavi, lipödem belirtilerini hafifletmeye ve hastanın yaşam kalitesini artırmaya yardımcı olabilir.

Manuel Lenf Drenajı (MLD): Bu yöntem, özel bir masaj teknikleri kullanılarak lenfatik drenajın artırılmasını hedefler. MLD, ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir.

Kompresyon Tedavisi: Fizik tedavide kullanılan özel giysiler veya bandajlar, ödem ve ağrının azalmasına yardımcı olabilir.

Egzersiz ve Hareket: Uygun egzersizler, kas tonusunu artırabilir, dolaşımı destekleyebilir ve genel yaşam kalitesini yükseltebilir. Fizyoterapistler tarafından önerilen egzersiz programları, kişiye özel olarak uyarlanmalıdır.

Eğitim ve Danışmanlık: Fizyoterapistler, lipödem hakkında hastaları bilgilendirerek, hastaların semptomlarını yönetmelerine ve yaşam tarzı değişiklikleri yapmalarına yardımcı olabilir.

Postür Düzeltme: Lipödem, postürü etkileyebilir. Fizyoterapistler, doğru duruş ve vücut mekaniği konusunda danışmanlık yaparak postürü düzeltmeye yardımcı olabilir.

Tedaviye Başlamadan Önce:
• Doktorunuzla görüşerek lipödem teşhisi konulduğundan emin olun.
• Fizyoterapist ile çalışmaya karar verirken uzmanın deneyim ve uzmanlığına dikkat edin.
• Tedavi planınızı doktorunuz ve fizyoterapistiniz ile birlikte belirleyin.
Lipödem, fiziksel ve duygusal rahatsızlık yaratabilen bir durumdur ancak yönetilebilir. Fizik tedavi, lipödem belirtilerini hafifletmek, yaşam kalitesini artırmak ve hastanın rahatlamasına yardımcı olmak için etkili bir yaklaşım sunar. Tedavi planınızı oluştururken doktorunuz ve fizyoterapistinizin rehberliği ve deneyimi önemlidir. Unutmayın ki her birey farklı olduğundan, en iyi sonuçlar için kişiselleştirilmiş bir tedavi yaklaşımı benimsemek önemlidir.

Fibromiyaljide Fizik Tedavi ve Egzersiz

Fibromiyalji, kronik ağrı, yorgunluk ve hassasiyetle karakterize edilen bir durumdur.
Bu rahatsızlık, genellikle kaslarda, bağ dokusunda ve eklemlerde yaygın ağrılara neden olur ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.
Ancak, fibromiyalji için fizik tedavi ve egzersiz, semptomları yönetmek ve yaşam kalitesini artırmak için güçlü araçlar sunar.

Fizik Tedavinin Rolü:

Ağrı Yönetimi: Fizyoterapide, özel masaj teknikleri, manuel terapi, myofasyal release therapy ve sıcak-soğuk terapiler gibi yöntemler kullanarak ağrı hafifletir.
Bu tedaviler, kasların gevşemesine ve dolaşımın artmasına yardımcı olur.
Esneklik ve Hareketlilik: Fizik tedavi, kasların ve eklemlerin esnekliğini artırarak hareketliliği geliştirir.
Bu, günlük yaşam aktivitelerini daha rahat yapmanıza yardımcı olur.
Postür Düzeltme: Yanlış postür, fibromiyalji semptomlarını kötüleştirir.
Fizik tedavi, doğru postürü öğretir ve postür düzeltme egzersizleri sağlar.
Egzersiz Programları: Fizyoterapistler, fibromiyalji hastaları için uygun egzersiz programları oluştururlar.
Bu programlar, kasların güçlenmesini, dayanıklılığı artırmasını ve ağrıyı azaltmasını hedefler.
Stres Yönetimi: Fizik tedavi, stres yönetimi teknikleri ve gevşeme egzersizleri öğretir.
Fibromiyalji genellikle stresle ilişkilendirilir, bu nedenle stresin azaltılması semptomları hafifletir.

Egzersizin Önemi:
Fibromiyalji hastaları için düzenli egzersiz, semptomları yönetmede kritik bir öneme sahiptir.
Ağrıyı Azaltma: Aerobik egzersizler, vücuttaki doğal ağrı kesicilerin salgılanmasını teşvik eder ve ağrıyı azaltır.
Uyku Kalitesini İyileştirme: Düzenli egzersiz, daha iyi bir uyku kalitesi elde etmeye yardımcı olur. Bu da fibromiyalji hastalarının daha iyi dinlenmelerini sağlar.
Enerji Seviyelerini Artırma: Egzersiz, enerji seviyelerini arttırır ve günlük aktiviteleri daha kolay hale getirir.
Depresyon ve Anksiyeteyi Azaltma: Egzersiz, depresyon ve anksiyete semptomlarını hafifletir. Bu, genellikle fibromiyalji hastalarının yaşadığı psikolojik zorlukları yönetmelerine yardımcı olur.

Fibromiyalji İçin Egzersiz İpuçları:
• Yavaş başlayın ve giderek artan bir tempoda çalışın.
• Düzenli olun, ancak aşırıya kaçmayın. Dinlenmeye ve vücudunuzun iyileşmesine izin verin.
• Egzersiz yaparken ağrı artarsa veya şiddetlenirse hemen durun.
• Esneme ve nefes egzersizleri, egzersiz rutininizin önemli bir parçası olmalıdır.
Fibromiyalji, yönetilmesi gereken bir durumdur ve tedavi kişiselleştirilmelidir.
Fizik tedavi ve egzersiz, semptomları hafifletmek ve yaşam kalitesini artırmak için etkili araçlardır, ancak her hasta için en iyi yaklaşım farklı olabilir.
Fizyoterapistinizle yakın işbirliği yaparak size en uygun tedavi planını belirleyebilirsiniz.

Kabızlık

Fiziksel Aktivite ve Egzersizin Kabızlık Üzerine Etkisi

Kabızlık, günümüzde pek çok kişinin yaşadığı yaygın bir sindirim sorunudur. Bağırsak hareketlerinin düzensiz veya zorlu olması, dışkılamanın güçleşmesine ve zaman zaman ağrıya yol açabilir. Neyse ki, kabızlıkla mücadele etmek için günlük hayatınıza ekleyebileceğiniz basit bir çözüm var: fiziksel aktivite ve egzersiz.

Kabızlık Nedir?

Kabızlık, dışkılamanın düzensiz ve zor olması durumudur. Kişi, haftada üç kez veya daha az dışkılama yaparsa, kabızlık sorunu yaşadığı düşünülmektedir. Bu durum, bağırsak hareketlerinin yavaşlaması veya dışkının bağırsaklardan geçerken suyunun fazla emilmesiyle oluşur. Sonuç olarak, dışkı sertleşir ve dışkılama güçleşir.

Fiziksel Aktivite ve Egzersiz Nasıl Yardımcı Olur?

Fiziksel aktivite ve egzersiz, kabızlıkla mücadelede önemli bir rol oynar. Fiziksel aktivitenin ve egzersizin kabızlık üzerindeki etkileri:

Bağırsak Hareketlerini Uyarır: Egzersiz, bağırsak hareketlerini artırır ve bağırsakların düzenli olarak çalışmasına yardımcı olur. Düzenli egzersiz, bağırsakların daha aktif olmasını sağlar ve kabızlık riskini azaltır.

Dolaşımı Artırır: Egzersiz, vücutta dolaşımı artırır. Bu da bağırsaklara daha fazla oksijen ve besin taşınmasına yardımcı olur, böylece sindirim sistemi daha iyi çalışır.

Stresi Azaltır: Düzenli egzersiz, stresi azaltmada etkilidir. Stres, bağırsak hareketlerini yavaşlatabilir ve kabızlığa neden olabilir. Egzersiz yapmak, stresi azaltarak bağırsak sağlığını iyileştirir.

Bağırsaklardaki Su Dengelemesini Destekler: Egzersiz, bağırsaklardaki su dengesini destekler. Vücut, dışkının yumuşak ve kolayca geçebilmesi için yeterli suya ihtiyaç duyar. Egzersiz yapmak, vücutta suyun doğru şekilde kullanılmasına yardımcı olur.

Hangi Egzersizler Kabızlıkla Mücadelede Yardımcı Olur?

Kabızlıkla mücadelede faydalı olan egzersizler arasında şunlar yer alır:

Yürüyüş: Günde 30 dakika tempolu yürüyüş yapmak, bağırsakları hareketlendirmeye ve sindirimi kolaylaştırmaya yardımcı olur.

Koşu veya Jogging: Koşu yapmak, kalp atışını hızlandırır ve bağırsak hareketlerini uyarır. Ancak, yeni başlayanlar için hemen koşmaya başlamak yerine yavaş yavaş başlamak daha iyidir.

Yoga: Yoga egzersizleri, vücuttaki enerji akışını artırır ve sindirim sistemini uyarır. Özellikle kobra ve bükülme pozları, kabızlıkla mücadelede faydalı olabilir.

Yüzme: Yüzme, vücuttaki kasları ve dolaşım sistemini güçlendirir. Bu da bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur.

Düz Zeminde Bisiklet: Bisiklete binmek, karın kaslarını güçlendirir ve bağırsak hareketlerini destekler.

Ekstra İpuçları:

Egzersiz yapmadan önce su içmeye özen gösterin. Vücutta yeterli su olması, kabızlık riskini azaltır. Lifli gıdalar tüketmeye dikkat edin. Sebzeler, meyveler ve tam tahıllar, bağırsak sağlığını destekleyen lif açısından zengindir. Düzenli tuvalete gitmeye çalışın. İhtiyacınız olduğunda tuvalete gitmek, bağırsak alışkanlıklarını düzenler. Kronik kabızlık sorunu yaşıyorsanız ve egzersiz ve diğer önlemler sonuç vermiyorsa, mutlaka bir sağlık uzmanına danışın.

Selülit ve Aerobik Egzersizler

Selülit, kadınların çoğunun karşılaştığı estetik bir sorundur ve vücuttaki yağ hücrelerinin cilt altında düzensiz bir şekilde birikmesi sonucu ciltte "portakal kabuğu" görünümüne neden olur. Selülit, özellikle bacaklar, kalça ve karın bölgesinde sıkça görülür. Ancak, düzenli olarak yapılan aerobik egzersizler, selülit görünümünü azaltmak ve pürüzsüz bir cilde adım atmak için etkili bir yol sağlayabilir.

Selülit Nedir ve Neden Oluşur?

Selülit, deri altındaki yağ hücrelerinin bağ dokusu liflerine sıkışması sonucu meydana gelir. Bu durum, ciltte portakal kabuğu benzeri çukur ve çıkıntıların oluşmasına neden olur. Selülit, hormonal değişiklikler, genetik faktörler, düzensiz beslenme, hareketsiz yaşam tarzı ve dolaşım problemleri gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir.

Aerobik Egzersizler ve Selülitin Azaltılması:

Aerobik egzersizler, kalp atış hızınızı artıran ve vücutta oksijen tüketimini artıran düzenli ve ritmik egzersizlerdir. Aerobik egzersizlerin selülit üzerindeki olumlu etkileri şunlardır:

1. Yağ Yakımı: Aerobik egzersizler, vücutta depolanan yağların yakılmasına yardımcı olur. Bu, selülitli bölgelerdeki yağ birikimlerinin azalmasına ve cilt altındaki düzensiz yapıların giderilmesine yardımcı olabilir.

2. Dolaşımın Arttırılması: Aerobik egzersizler, kalp ve dolaşım sisteminin güçlenmesine katkıda bulunur. Daha iyi dolaşım, selülitli bölgelerdeki kan akışını artırır ve bu bölgelerdeki toksinlerin ve fazla sıvının daha etkili bir şekilde atılmasına yardımcı olur.

3. Kas Tonunun Artırılması: Aerobik egzersizler, kasların güçlenmesine ve tonlanmasına yardımcı olur. Daha tonlu kaslar, cilt altındaki yapıların daha düzgün bir görünüm kazanmasına katkıda bulunur.

4. Stresin Azaltılması: Aerobik egzersizler, vücutta endorfin salınımını artırarak stresi azaltır. Stres, selülit oluşumuna katkıda bulunan hormonal değişikliklere yol açabilir, bu nedenle stresin azaltılması selülit görünümünün azalmasına yardımcı olabilir.

Etkili Aerobik Egzersizler:

Selülitin azaltılmasında etkili olabilecek bazı aerobik egzersiz türü örnekleri şunlardır:

1. Koşu ve Yürüyüş: Düzenli tempolu koşu veya yürüyüş, kalp atış hızını artırarak yağ yakımını destekler ve selülitli bölgelerdeki kan dolaşımını iyileştirir.

2. Yüzme: Yüzme, tüm vücut kaslarını çalıştıran etkili bir aerobik egzersizdir. Selülitli bölgelerdeki tonusun artmasına yardımcı olabilir.

3. Zumba ve Dans: Eğlenceli dans egzersizleri, kalori yakımını artırır ve selülitli bölgelerdeki cilt altı dokusunun düzgünleşmesine katkıda bulunur.

4. Aerobik Grup Dersleri: Spinning, aerobik dans ve diğer grup dersleri, motivasyonu artırır ve düzenli olarak yapıldığında selülit görünümünün azalmasına yardımcı olabilir.

Sonuç:

Selülit, birçok kadının mücadele ettiği estetik bir sorundur. Ancak, düzenli olarak yapılan aerobik egzersizler, selülit görünümünü azaltmak ve pürüzsüz bir cilde adım atmak için etkili bir yöntemdir. Aerobik egzersizler, yağ yakımını artırır, dolaşımı iyileştirir, kas tonusunu artırır ve stresi azaltır. Bu nedenle, selülitli bölgelerdeki cilt altı yapıları düzeltmek ve selülit görünümünü azaltmak için aerobik egzersizleri yaşam tarzınıza dahil etmek önemlidir.

Skolyozun Vücuttaki Etkileri

Skolyoz, vücudun birçok farklı sistemini etkileyebilen bir durumdur. Üreme sorunlarından, akciğer disfonksiyonuna kadar, skolyozun organlarınız üzerindeki yaygın etkisi olabilmektedir.

1. İskelette gözle görülür şekil bozukluklarına neden olur. Skolyoz çıplak gözle de belirgin olabilmektedir. Skolyoz iskelet sisteminde belirgin asimetriler yaratarak vücudu etkiler.

2. Sinir sisteminden gelen sinyallere müdahale eder. Omurganız anormal bir şekilde bir tarafa doğru kıvrıldığında, sinirleri iç kıvrım boyunca sıkıştırır ve dış kısım boyunca gerer. Sonuç olarak, sinirleriniz ekstremitelerinize duyumla ilgili önemli sinyalleri iletmek için mücadele eder. Kollarda ve bacaklarda karıncalanma hissiyle kendini gösterebilen radikülopati olarak bilinen yayılan bir ağrı şekli görülebilir. Karıncalanma ağrısının yanı sıra, radikülopati hem ince hem de kaba motor kontrolünü etkileyebilir. Özellikle şiddetli vakalarda, radikülopati bağırsaklarınızı ve mesanenizi kontrol eden sinirleri de etkileyerek inkontinansa neden olabilir.

3. Ağrılı kas spazmlarına neden olur. Skolyoz, çoğu bilinmeyen (veya idiyopatik) çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. İdiyopatik skolyozu olan kişiler genellikle kaslarını istenmeyen şekillerde kullanarak postüral dengesizlikleri telafi ederler. Bir kısır döngüde, yanlış kas kullanımı daha da kötü duruşa ve nihayetinde kronik sırt ağrısına yol açar. İdiyopatik skolyozu olan bireylerin aksine, nöromüsküler skolyozu olan hastalarda omurgayı etkileyen altta yatan bozukluklar vardır. Serebral palsi, spina bifida ve omurilik yaralanmaları gibi bu durumlar, kasların omurgayı çekmesine veya tamamen gevşemesine neden olur. Zamanla, bu kas dengesizlikleri skolyoz ile sonuçlanabilir.

4. Beyin Omurilik Sıvısı'nın beyne geri dönmesini engeller. Omurga sorunları, özellikle boynu (veya servikal omurgayı) etkileyen omurga sorunları, baş ağrısına neden olabilir. Kas spazmları da gerilim tipi baş ağrılarına neden olabilir. Skolyoz, beyin omurilik sıvısının (BOS) beyninize yeniden dolaşımını engeller. Beyindeki azaltılmış BOS seviyeleri, basit bir gerilim baş ağrısını tam gelişmiş bir migrene yoğunlaştırabilir.

5. Sindirim işlemlerini kesintiye uğratır. Omurganız normal konumundan saptığında, normalde organlarınız için ayrılacak olan birincil alanı kaplar. Çoğu zaman, sindirim sisteminizdeki yemek borusu, mide ve bağırsaklar daha sık etkilenir. Bunun sebebi de, sindirim ağızda çiğneme ve ardından yutma ile başlar. Yemek borunuzun kaslı tüpü daha sonra yutulan yiyeceği ağzınızdan midenize iletir. Ancak ileri derecede skolyozu olan kişilerde çiğnemeyi sağlayan yüz kasları fonksiyon bozukluğu yaşayabilir. Aynı şekilde, boynun anormal eğriliği yemek borusunu daraltarak yutkunmayı zorlaştırabilir. Skolyoz nedeniyle mide ve bağırsakların sıkışması, aşağıdaki sindirim sorunlarına neden olabilir: Gerekli besin maddelerini yeterince emememe Mide asidinin ağrılı bir şekilde birikmesi, asit reflü ve mide bulantısı Beslenme ihtiyaçlarınız karşılanmadan önce tok hissetmek Huzursuz Bağırsak Sendromu (IBS) Kabızlık Kilo kaybı

6. Dişi üreme sisteminde etkilenimler olur. Skolyozlu ergen kadınların ilk regl döngüsünü akranlarına göre daha geç yaşar. Araştırmalar, ayrıca skolyozun düzensiz regl döngüleriyle ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Bununla birlikte, bazı araştırmacılar artık belirli kadınlık hormonlarının - özellikle progesteron - düşük seviyelerinin aslında skolyoza neden olabileceğine inanır. Bu da ergen idiyopatik skolyozun neden kızlarda erkeklerden on kat daha yaygın olduğunu açıklayabilir.

7. Kardiyak debinizi ve solunum kapasitenizi azaltır. Skolyoz, tam ve derin nefes alma yeteneğinizi etkileyebilir. Bu özellikle 80 dereceden fazla şiddetli skolyoz eğrileri olan kişiler için geçerlidir. Çünkü kaburgalar omurgaya yaklaşır. Omurga, dönme hareketlerinde kaburgaları alışılmadık şekillerde bükülmeye zorlar. Dışarıdan, bu, tek taraflı bir kaburga çıkıntısı olarak adlandırılan durum olarak kendini gösterir. Dahili olarak, göğüs kafesi, akciğerlere yeterli oksijen beslemesini sağlamak için yeterince genişleyemez. Sonuç olarak, bir kişi kronik olarak nefes darlığı hissedebilir. Benzer şekilde, şiddetli skolyoz kalp debinizi azaltabilir. Nasıl ki akciğerler genişlemek için alana ihtiyaç duyarsa, kalp de atmak için alana ihtiyaç duyar. En şiddetli vakalarda, bu erken kalp yetmezliğine yol açabilir. Daha sıklıkla bu, kalbin kesinlikle gerekenden daha fazla çalışmasına neden olur ve mitral kapak prolapsusu ile sonuçlanır.

8. Akıl sağlığını etkileyebilir. Skolyoz, gözle görülür omurga şekil bozukluklarına neden olduğu için vücut imajınızı ve dolayısıyla ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir. Araştırmalar, skolyozlu bireylerin yüksek seviyelerde endişe, depresyon, öfke ve saldırganlık, azalan benlik saygısı, olumsuz beden imajı ve beden dismorfisi ve yeme bozuklukları yaşadıklarını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, skolyozu ele almak için bütünsel bir vücut yaklaşımı, kendini sevmeyi ve öz bakımı teşvik etmelidir.


Hafif Orta ve Şiddetli Skolyozun Belirtileri

Skolyoz, hastanın omurgasında anormal bir eğriliğin olduğu bir durumu tanımlar. Bu eğrilik, omurganın eğri olduğu üç boyutlu bir deformitedir.
Buna rağmen skolyoz röntgen görüntülerinde sıklıkla basit bir “C” veya “S” şekli olarak karşımıza çıkar.

Bu durum omurganın farklı bölgelerinde ortaya çıkabilir. Bu alanlar şunları içerir: servikal (boyun) omurga, torasik (orta) omurga ve lomber (alt) omurga.
Bazı durumlarda, skolyoz aynı anda bu alanlardan birden fazlasını etkiler.

Skolyoz Dereceleri

Skolyozun hafif, orta ve şiddetli gibi dereceleri vardır. Her birinin farklı risk ilerleme seviyeleri vardır ve vaka bazında tedavi edilirler.


Hafif Skolyoz

• İlerleme riski %22'ye kadar çıkabilir
• Eğri 25 dereceden az
• Eğri 20 dereceyi geçtiğinde, ilerleme riski %68'e çıkar
• Hastada eşit olmayan omuz-kalça
• Hasta sürekli kambur duruyormuş gibi görünebilir (ileri baş duruşu)
• Giysiler giyildiğinde düzensiz bir şekilde sarkıyormuş gibi görünebilir
• Hastanın eşit olmayan bacak uzunlukları olabilir • Durumun bu şekli genellikle fark edilmez
• Hasta ağrı hissedebilir veya hissetmeyebilir
• Durumun bu şekli genellikle genç, adet öncesi kızlarda görülür (yine de yetişkinlerde veya erkeklerde de görülebilir)


Orta Derecede Skolyoz

• Spinal eğri 26-40 derecedir
• %68 ilerleme riski
• Hastanın düzensiz omuzları veya kalçaları ve eğik bir kafası olabilir
• Hasta sürekli kambur duruyormuş gibi görünebilir
• Giysiler giyildiğinde düzensiz bir şekilde sarkıyormuş gibi görünebilir
• Ensede hörgüç şeklinde kamburluk • Hasta ağrı hissedebilir veya hissetmeyebilir
• Fiziksel aktivite yorgunluğa yol açar • Hasta göğüs kafesinin tabanında ve omuzlarda ağrı hissedebilir
• Baş ağrısı görülebilir


Şiddetli Skolyoz

• Spinal eğri 40 derecenin üzerinde
• %90 ilerleme riski
• Eşit olmayan omuz veya kalça
• Omurga derinin altında “S” veya “C” şeklinde görünebilir
• Hastanın göbek deliği merkezden farklı görünebilir
• Hastanın giysileri giyildiğinde düzensiz bir şekilde sarkıyormuş gibi görünebilir
• Hastada belirgin şekilde hörgüç şeklinde kamburluk
• Fiziksel aktivitenin yanı sıra uzun süre ayakta durmak veya oturmaktan kolayca yorulma
• Hastalarının sırtta a ve kürek kemikleri arasında ağrı yaşama olasılığı daha yüksektir
• Baş ağrısı sık görülür Unutmayın tüm bu eğrilik derecelerinde eğri kötüleşmeden önce ilerlemeyi durdurmak önemlidir. Çoğu zaman tedavi, akciğer kapasitesinin artmasının yanı sıra organlar için daha fazla alan sağlar. Hastalar, tedaviden sonra günlük işler için daha fazla enerjileri varmış gibi hissettiklerini fark ederler. Skolyoz tedavisi ile birlikte ağrı, fonksiyonel kapasite, yaşam kalitesinde artış görülür. Günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlık sağlanmış olur.


Yetişkinlerde Skolyoz

Skolyoz, ergenlik çağındaki çocuklarda oldukça yaygın olan bir omurga deformitesidir. Çocuklarda yaygın olmasına rağmen, yetişkinlerde de omurgada eğrilik görülmektedir. Çocuklukta skolyoz nüfusun %3’ünü oluştururken, yetişkinlerde bu oran nüfusun %7-9'u şeklindedir. Araştırmalar, yetişkinlikte çocukluğa göre 3 kat daha fazla skolyoz gelişme olasılığınızın olduğunu doğrulamaktadır.

Bazı yetişkinler, diğerlerinin yanı sıra uyuşma, yürüme güçlüğü ve eşit olmayan omuzlar gibi semptomlar hissetmeye başlayana kadar zaten skolyozları olduğunun farkında bile olmayabilirler. Bu tür belirtiler yaşıyorsanız, skolyozun düzenli egzersiz ve sağlıklı bir yaşam tarzı ile kontrol altına alınabileceğini bilin.

Cerrahi, yetişkin skolyozunu tedavi etmek için her zaman bir seçenek değildir. Tersine, yetişkin skolyozunun bir sonucu olarak ortaya çıkan ağrı, eğrinin boyutuyla ilişkili değildir. Çalışmalar, eğriliğin boyutu ile ağrının yoğunluğu arasında çok az ilişki olduğunu veya hiç olmadığını göstermiştir. Bu nedenle 20 derecelik ve 55 derecelik bir eğrinin bir yetişkinde ağrıya neden olma şansı aynıdır olarak geçer.

Yetişkinlerde Skolyozun Nedenleri ve Belirtileri

Yetişkin skolyozu tanısına götüren birincil şikayet ağrıdır. Yetişkin skolyoz hastaları tipik olarak önemli sırt ağrısı ve sertliği yaşamaktadırlar. Omurga dejenerasyonu arttıkça, omurlar arası diskler daralır ve sinir sıkışması gelişir, bu da sürekli siyatik, iğne batması, bacaklarda uyuşma veya güçsüzlük ile sonuçlanır. Spinal kanal da daralabilir ve omuriliğin sıkıştığı spinal stenoz ile sonuçlanabilir, bu nedenle hasta bacaklarda ağırlık, bacak ağrısı ve yürüme güçlüğü yaşayabilir.

Yetişkinlerde Skolyoz Nasıl Tedavi Edilir?

Tipik olarak, yetişkin skolyozu ameliyatsız tedavi edilir. Konservatif tedavi ile omurganın eğriliğini iyileştirmek, ağrıyı yönetmek ve omurgayı güçlendirmek için egzersiz rutinleri ve fizik tedavi önerilir.

Yetişkin skolyozu için etkili bir tedavi elde etmek için, omurganın dejenerasyonunun neden olduğu semptomlar ile deformitenin ve ilerlemesinin neden olduğu semptomlar arasında ayrım yapabilmek önemlidir. Bu, tedavi postüral değişikliği veya deformiteyi ele almadıkça, ağrı ve semptomların düzelmeyeceği anlamına gelir.

Cerrahi olmayan tedavideki son gelişmeler, yetişkin skolyozu olanlarda ağrı ve semptomlarda önemli iyileşme göstermektedir. Bu, hastanın sadece kaslarını güçlendirmeyi değil, postürünü kendi kendine düzeltmeyi öğrenmesini de içerir. Postürü daha rahat bir pozisyonda desteklemeye yardımcı olan özelleştirilmiş fizik tedavi uygulamaları ve egzersiz tedavisi uygulamaları ile birleştirildiğinde, ağrı azalır ve yaşam kalitesi artar.


Fizyoterapi Skolyoz Hastaları İçin Neden Yararlıdır?

Skolyoz, kemiğin "C" veya "S" şeklinde bükülmesine neden olan omurganın bilinen bir durumudur. Bilinen semptomlar genellikle, tek bir kürek kemiğinin dışarı çıkmasına neden olan düz olmayan omuzları ve diğer tarafa kıyasla daha yüksek bir seviyede kaldırılmış bir kalçayı veya eşit olmayan bir şekilde hizalanmış bir beli içerir.

Günümüzde fizik tedavi ile hastanın yaşadığı rahatsızlığın hafifletilmesine ve omurga deformasyonunun kötüleşmesinin durdurulmasına yardımcı olunur.
Skolyoz tedavisi her hasta için farklıdır, bu nedenle etkili bir tedavi planı hazırlamak için konu üzerine uzman bir fizyoterapiste ihtiyaç vardır. Bu şekilde, her bir kişinin bireysel endişeleri de ele alınarak kapsamlı bir fizik tedavi ve egzersiz programı hazırlanır.
Bu egzersiz programları kişiye özel olarak yanlış hizalanmış omurgayı hedeflemek ve daha doğal bir forma dönmesini sağlamak için bir dizi egzersizi içerir. Bu tür egzersizler aynı zamanda kaslardaki simetriyi geri kazandırır, omurgayı esnetir ve stabilize eder, duruş farkındalığı geliştirir ve daha güçlü bir duruş sağlar ve doğru nefes alma tekniklerini öğretir.
Skolyoz egzersizler,, bireyin yaşadığı herhangi bir ağrı ve rahatsızlığı gidermenin en iyi yollarından biri olarak; omurga kaslarını germeyi ve omurgayı herhangi bir baskıdan kurtarmak için esnekliği artırmayı amaçlar ve skolyozdan kaynaklanan ağrı ve rahatsızlığı giderir.
Skolyozu ile başa çıkabilmek için kullanılabilecek 3 örnek egzersiz çeşidi olarak ise yoga, yüzme ve esneme egzersizlerini önerebiliriz.

1. Yoga

Yoga, skolyoz tedavisi için de kullanır. Omurgayı yeniden hizalamak ve germek ve aynı zamanda duruşu düzeltmek için belirli pozları ve esnemeleri değiştirerek yapılır.
Skolyozu hafifletmek için yogaya katılan herkesin, ağrı ve rahatsızlığı gidermek için bacak ve karnı güçlendirmeye yardımcı olan egzersizler yapması da hayati önem taşır.
Bunu yaparken, omurgayı yeniden hizalama ve eğriliği azaltma görevi çok daha rahat ve acısız hale gelir.

2. Yüzme

Yüzme, skolyoz tedavisi söz konusu olduğunda en yaygın egzersiz yöntemlerinden biridir. Bunun nedeni, yüzerken havuzdaki suların omurgadan çok fazla baskı almasıdır.
Aynı zamanda kişinin yaşadığı ağırlık merkezinin değişmesine yardımcı olarak, kas gerginliği ile gerginliğini neredeyse anında hafifletmeye yardımcı olur. Su kütlesinde yüzme söz konusu olduğunda, bu egzersiz ancak kişi bunu uygun formda yapabilirse etkili olacaktır. Aksi halde skolyoz sorunu daha belirgin hale gelebilir.
Bırakın yüzmeyi, doğru biçimde yüzme yeteneklerinden emin olmayanlar için basit su aerobiği yararlı olabilir.

3. Esneme
Basit germe egzersizlerinin tümü, skolyozla uğraşırken yaşanan ağrı ve rahatsızlığı azaltmada işe yarayabilir.
Esnekliği artırmaya yardımcı olur, kaslardaki gerilimi azaltır ve ek bir fayda olarak yapılması zor değildir.
Farklı esneme egzersizlerine katılırken, posteriorda her zaman minimum rotasyon olmasını sağlamak da hayati önem taşır.
Ancak bu şekilde omurga düzgün bir şekilde hizalanmaya ve dengelenmeye başlayabilir.
Çoğunlukla, fizyoterapi tedavisine ve skolyoz için egzersizlere katılan hastalar kısa sürede postür, core dayanıklılığı ve stabilite açısından bir iyileşme görülür.
Katılan hastalar, diğerlerinin yanı sıra ağrının tamamen hafiflemesine kadar azalması, hareket kabiliyetinde iyileşmeler ve gelişmiş nefes alma dahil olmak üzere çok sayıda fayda bildirirler.
Unutulmamalıdır ki skolyoz bir hastalık değildir ancak bazen bir hastalıktan da kaynaklanabilir. Ancak bu nadirdir ve çoğunlukla ergenlik döneminde bilinmeyen bir nedenden kaynaklanır.
Ayrıca yetişkinlik döneminde omurga dejenerasyonunun neden olması muhtemeldir.


Skolyoz ve Egzersiz

Skolyoz, ağrıya, duruş bozukluğuna, yaşam kalitesinin düşmesine ve akciğer fonksiyonlarında bozulmalara neden olabilir ve tüm günlük aktivitelerimizi etkileyen asimetrik modeller oluşturur.
Skolyozunuz olduğunda, omurganızın bir tarafındaki kaslar gergin ve gergin, diğer tarafındaki kaslar ise gevşek ve gelişmemiş durumdadır.

Bu yanlış hizalamalar, sadece belirli kas gruplarında değildir, ayakta durmadan oturmaya ve uzanmaya kadar tüm hareketleri etkiler.
Vücut bir bütün olarak çalışacak şekilde inşa edilmiştir ve bir parça kapalı olduğunda tüm sistemler etkilenebilir. Çoğu vücut simetrik orantıdan yoksundur ve zamanla bu simetri eksikliği kas gerilmesine ve yaralanmalara yol açar.

Bütüncül fizyoterapi, skolyozu tedavi etmek için kapsamlı bir yaklaşım sunar. Her skolyoz farklı olduğundan, herkesin herhangi bir skolyoz tedavisi almadan önce bir değerlendirme planlaması önerilir.
Hedefli bir fizyoterapi programı size omurganızın gergin bölgelerini nasıl serbest bırakacağınızı, hizalanma farkındalığınızı nasıl geliştireceğinizi ve omurganızı destekleyen ve kontrol eden iç kasları nasıl güçlendireceğinizi öğretebilir.

Kas ve dokulardaki kısıtlamalar kaldırıldığında skolyoz düzeltilebilir. Bu tip skolyoz tedavisi ile ağrı azalır ve sonunda kaybolur.
Skolyozlu kişiler, ağrı ve rahatsızlık olmadan normal bir yaşam sürdürebilirler. Skolyozla ilgili yaygın bir efsane, herhangi bir fiziksel aktiviteden kaçınmanız gerektiğidir. Aksine, fiziksel olarak ne kadar aktif olursanız, ağrıyı yaşama olasılığınız o kadar azalır.
Bu sebeple de sizlere kişiye özel programlanmış egzersizlerle birleştirilen çeşitli fizyoterapi uygulamalarını önermekteyiz.

Pilates'in ana odak noktalarından biri postüral uyumdur ve herkes bir dereceye kadar hatalı postüral uyumdan muzdariptir.
Ancak skolyozu olan kişiler için duruş çok büyük bir sorundur ve kontrollü nefes alma, gevşeme teknikleri ve artan dayanıklılığa odaklanma ile birleştirildiğinde, pilates kötü duruşla savaşmanıza ve omurganızı düzeltmeye başlamanıza yardımcı olur.
Joseph Pilates, pilatesi sadece bir rehabilitasyon şekli olarak değil, aynı zamanda skolyoz gibi vücuttaki dengesizlikleri tedavi etmek için yaratmıştır.
Kas dengesizliğini düzeltmek aslında iskelet dengesizliğini düzeltir, çünkü omurganın destek için kaslara ihtiyacı vardır.
Doğru duruşu uygulamak, yaralanmalardan kaçınmanıza ve skolyozun daha fazla ilerlemesini önlemenize yardımcı olur.

Hedefe yönelik bir reformer pilates programı size gergin kasları nasıl serbest bırakacağınızı, vücut farkındalığınızı nasıl geliştireceğinizi ve omurganızı destekleyen ve kontrol eden kasları nasıl güçlendireceğinizi öğretebilir. Daha az aktif bölgeleri hareket etmeye ve zayıf ve gevşek bölgeleri güçlendirmeye teşvik eder.

Pilates egzersiz eğitiminin, kötü duruşu düzelterek, postüral düzeltme için gerekli kasları güçlendirerek ve vücut dengesini koruyarak skolyozu iyileştirmede etkili olduğu çalışmalarda bildirilmiştir.

Myofascial release kullandığımız birçok yöntemden sadece bir tanesidir. Bu özel teknik, reformer pilates ve kullandığımız bazı diğer terapötik teknikler tarafından desteklenen düzeltici egzersizleri tamamlarken ağrıyı hafifletmeye, dolaşımı ve hareketi geliştirmeye, anormal gerilim paternlerini çözmeye yardımcı olur.
Skolyoz oluştuğunda, hareketi kısıtlamak için omurganın etrafındaki kaslar ve dokular gerilir.

Myofascial release bu dokuları gevşetir ve omurga çevresindeki kasları ve dokuları yeniden dengeler.
Sonuç olarak, vakanın özelliklerine bağlı olarak hasta daha iyi veya düzgün bir duruş elde eder.
Çalışmalar myofascial release terapinin, skolyozun neden olduğu ağrıyı hafifletmeye yardımcı olduğunu, gövde hareketlerinde, postürde, yaşam kalitesinde, hareket kısıtlılıklarında ve akciğer fonksiyonlarında tutarlı bir şekilde iyileşmeler göstermiştir.



Size skolyoz teşhisi konduysa, vücudunuzun, özellikle de omurganızın daha fazla farkına varmanız önemlidir.
Bu, günlük aktiviteler sırasında omurganızın pozisyonunu değiştirmek için kendi kendini düzeltmeyi kullanmanıza yardımcı olabilir.
Ancak unutmayın ki skolyoz her bireyde farklılık gösterir bu sebeple de skolyozlu bireyler için uygulanan kişisel egzersiz eğitimleri, reformer pilates ve myofascial
release terapi uygulamaları mutlaka fizyoterapist tarafından verilmeli ve fizyoterapist gözetiminde uygulanmalıdır.


Fasya: Vücudumuzdaki Ağ

Fizyoterapistlerin ve sağlık uzmanlarının sıkça karşılaştığı terimlerden biri olan "fasya", vücudumuzun önemli bir yapı taşıdır.
Bu gizemli ağ, kasları, kemikleri, iç organları ve diğer dokuları bir arada tutar.
Fasyanın işlevleri ve önemi, vücut mekaniği ve hareket fonksiyonları üzerinde büyük etkiye sahiptir.

Fasya Nedir?

Fasya, bağ dokusundan oluşan ince, zar benzeri bir yapıdır ve vücutta geniş bir alana yayılmıştır.
Vücut boyunca kasları, kemikleri ve diğer dokuları sararak onları destekler ve korur.
Fasyanın temel amacı, vücutta gerçekleşen tüm hareketleri düzenlemek, enerjiyi depolamak ve kuvveti iletmektir.
Aynı zamanda vücudun farklı bölümlerini birbirine bağlar, böylece vücut bütünlüğünü sağlar. Fasyanın üç ana çeşidi bulunmaktadır:

Yüzeyel Fasya: Vücudun yüzeyine yakın olan bu fasya türü, deri altında bulunur. Deri ile birlikte hareket ederek cildin altında kaymasını sağlar.
Yüzeyel fasya, yağ hücreleri içerir ve vücut ısısını düzenlemeye yardımcı olur.
Derin Fasya: Kasları ve diğer iç yapıları sararak koruyan daha yoğun bir fasya türüdür. Bu tür fasya, kas gruplarını birbirinden ayırarak, her bir kas grubunun bağımsız olarak hareket etmesini sağlar.
Aynı zamanda vücut ağırlığını ve gerilimi dengeler, böylece postürü ve duruşu destekler. Visseral Fasya: İç organları sararak onları destekleyen fasya türüdür.
Her bir iç organın etrafında özel bir visseral fasya tabakası bulunur ve bu tabaka, iç organların hareketini sınırlayarak düzenli ve korunmuş bir şekilde çalışmalarını sağlar.

Fasyanın İşlevleri:

Koruma ve Destek: Fasya, kasları, kemikleri ve iç organları korur ve destekler.
Örneğin, iç organların etrafındaki fasya, onları dış etkilere karşı korurken, kas fasyası da kasları sararak onlara destek sağlar.
Kasların Koordinasyonu: Fasya, kasların birbiriyle koordineli şekilde çalışmasını sağlar.
Kaslar, hareket üretirken kas fasyası aracılığıyla kuvveti tendonlara ve kemiklere aktarır.
Bu sayede kasların gücü artar ve daha etkili hareket edebiliriz. Kasların düzgün bir şekilde çalışması ve etkin bir şekilde kuvvet üretmesi için fasyanın esnek ve sağlam olması önemlidir.
Vücut Hareketi: Fasya, vücuttaki kasların ve eklem hareketlerinin düzenlenmesine yardımcı olur ve kasların ve kemiklerin düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayarak vücut ağırlığını eşit bir şekilde dağıtarak biomekanik dengeyi korur.
Vücudun çeşitli bölümlerini birbirine bağlayarak hareketin daha verimli ve akıcı olmasını sağlar. Bu, vücutta yaralanma riskini azaltır.

Ağrı Duyusu: Fasya, vücutta meydana gelen ağrı, basınç ve gerilim gibi duyu uyaranlarını algılayarak sinir sistemi ile iletişim kurar. Fasyada meydana gelen değişiklikler veya yaralanmalar, ağrı hissinin oluşmasına neden olabilir. Bu, vücuttaki ağrıyı, gerilimi ve stresi algılamamızı sağlar. Yaralanma Sonrası İyileşme: Fasya, yaralanan dokuların iyileşme sürecinde önemli bir rol oynar. Yaralanma sonrası fasya, yaralanan bölgeyi destekleyerek ve iyileşme sürecini kolaylaştırarak iyileşmeyi hızlandırabilir.

Fasya Problemleri:

Fasya, çeşitli nedenlerle problemler yaşayabilir. Kronik stres, yaralanmalar, hareketsiz yaşam tarzı ve kötü duruş, fasyada sertlik, tutulma veya ağrıya neden olabilir. Bu tür durumlar, kas fonksiyonlarını etkileyebilir ve vücutta dengesizliklere yol açabilir.
Fasya Sağlığını Koruma:
Fasyanın sağlığını korumak ve onunla ilgili problemleri önlemek için şu yöntemlere dikkat edilebilir:
Esneme Egzersizleri ve Hareket: Düzenli olarak yapılan esneme ve hareket egzersizleri, fasyanın esnekliğini artırabilir ve sağlıklı kalmasına yardımcı olabilir.
Doğru Duruş ve Doğru Hareket: Doğru duruş ve vücut mekaniği, fasyanın düzgün çalışmasına katkıda bulunur. Yanlış duruş, fasyada stres ve gerilim oluşturabilir.
Stres Yönetimi: Kronik stres, fasyada sıkışmalara ve gerginliğe neden olabilir. Stres yönetimi teknikleri, fasyanın sağlığını korumak için önemlidir.
Beslenme ve Hidrasyon: Dengeli bir beslenme düzeni ve yeterli su içmek, fasya sağlığını desteklemeye yardımcı olur.
Aktif Hareket: Hareketsiz bir yaşam tarzından kaçının. Düzenli olarak aktif olmak, fasyanın esnekliğini ve sağlığını korumaya yardımcı olur.


Sonuç:

Fasya, vücudumuzdaki önemli bir ağdır ve sağlıklı bir vücut fonksiyonu için hayati öneme sahiptir.
Fasya, kasları, kemikleri ve iç organları sararak korur, düzenler ve destekler. Fasyayı korumak ve onunla ilgili problemleri önlemek için düzenli egzersiz yapmak, doğru duruş ve stres yönetimi gibi sağlıklı yaşam alışkanlıkları benimsemek önemlidir.
Eğer fasya sağlığınızla ilgili ciddi bir sorun yaşıyorsanız, fizyoterapiste danışarak uygun tedavi ve egzersiz planı oluşturabilirsiniz.


Skolyoz

Skolyoz omurganın üç boyutlu bir deformitesidir. Skolyoz pek çok sistemi etkileyebilen kompleks bir hastalıktır. Bu sistemler arasında kas iskelet sistemi olduğu gibi solunum sistemi, boşaltım sistemi gibi sistemler de vardır.

Skolyozun tedavisi skolyozun tipine, seviyesine, açısal değerine, ne zaman başladığına bağlıdır. Skolyoz tedavisi derin bir anatomi, biyomekani, kinezyoloji ve skolyoza özel fizyoterapistler tarafından geliştirilen egzersiz teknikleri bilgisi gerektirir.

Meslek hayatım boyunca pek çok cerrahiyi ameliyathanede izledim ve pek çok tekniği teorik olarak da biliyorum. Bir fizyoterapist olarak benim ameliyat yapmaya kalkışmam ne kadar cahilce olursa bazı arkadaşların skolyoz için egzersiz, pilates, reformer yaptırması da o kadar cahilce olacaktır.

O yüzden skolyozun bir hastalık olduğunu hatırlayın ve işin ehli bir fizyoterapiste başvurduğunuzdan emin olun. Sağlığınız bu özene değer.


Ruh kası- Psoas kası

Fransızların ruh kası olarak isimlendirdikleri psoas kası kalçanın ana fleksör kasıdır. Pelvisin içinden geçip lumbal bölgeden kalçanın önüne doğru uzun bir yol kateder. Anne karnında cenin pozisyonunda kısalmış haldedir ve normal ayakta duran bir kişide de normal halde değil kısalmış haldedir.

Psoas kası yerleşimi itibariyle malum pelvis içi genital organlara, abdomen içindeki organlara yakındır ve tabii ki bunlardan etkilenir. Psoasın gerginliği genellikle böbreklerdeki bir problemle veya abdominal bölgedeki bir enfeksiyonla bağlantılı olabilir.

Sırtüstü yatarken belağrısı, bir süre yürüdükten sonra ortaya çıkan belağrısı, geriye doğru eğilememe, eğilince kalça önünde veya belde ağrı psoas kası ile ilgili olabilir.

Temel fizyoterapi bilgileri bize zaten bir eklemde problem varsa bir alt ve bir üst ekleme bakmamızı söyler. O yüzden bel ile ilgili bir sorunda bakmayı mutlaka hatırlayalım.
Diğer yandan yoga geleneğinde anksiyete ve öfkenin psoasda biriktiği ve etkilediği söylenir.
Hatta yin yogada uzun süre 3-5 dk germe pozisyonunda kalıp biriken duygular serbest bırakılır.
Tabi aslında yapılan uzun süreli germenin etkisinden yararlanmaktır. Sizinki ne durumda, yorumlara yazmak ister misiniz?
#psoas #psoasmajor #drfztfadimedoymaz #fizyoflex #belağrısı


Skolyozda kaçınılması gerekenler

Eğer skolyozunuz varsa bazı hareketlerden kaçınmanızı tavsiye ederim.

Ayakta bedeninizi geriye doğru aşırı eğmek
Esas eğriliğinizin artmasına sebep olacak şekilde yana eğilmek
Yüzaşağı yatarken mini kobra yapmak gibi
Skolyozunuzun durumuna açısına göre bunlar farklılaşabilir. Bireysel destek almak gerçekten çok değerli.


Kraniosakral terapi

Günümüzde ergenlikten yaşlılığa kadar her yaş grubunda bel ve boyun ağrıları, baş ağrısı ve migren görülebilmektedir. Ve gün geçtikçe görülme sıklığı ve kitlesi artan bu problemlerde ilaç tedavilerinin sınırlı etkileri vardır ve yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple birtakım tamamlayıcı tedavilere yönelmekteyiz.u tedavilerden birisi olan kraniyosakral terapi, bahsettiğimiz bel, boyun, baş ağrıları, migren şikayetleri ve bunlarla bağlantılı görülen strese bağlı psikolojik, zihinsel problemler için kullanılabilir.

Kafatası ile kuyruk sokumu arasında uygulanan invazif (damar yolu ile bağlantılı) olmayan, fasyal palpasyon teknikleri kullanılır. Bu palpasyon tanı ve tedavi için, vücutta nazik ve yumuşak bir şekilde hasta üzerinde uygulanması anlamına gelir. Belirli bölgelerde kraniyal ritim kontrol edilerek hafif basınçlar oluşturulur. Yumuşak dokunun, kasların rahatlamasıyla ve kemiklerdeki hareketlilikle beraber vücudun kendi kendini iyileştirmesi durumu beklenir. Vücuttaki aşırı fizyolojik uyarılmayı azaltmayı ve parasempatik moda geçirmeyi amaçlar.

Bu tedavi uygulanmadan önce, geçmişe yönelik patolojiler iyice araştırılmalıdır ve standart tedavilerin sonuç vermediği durumlarda yeni bir tedavi seçeneği olarak kullanılabilir. Etkileri son araştırmalara göre uzun vadeli sonuç vermektedir.


Migren

Migren, genellikle sosyal yaşamı ve iş verimliliğini etkileyen bir problemdir. İlaç tedavisi geçici bir süre ataklarını azaltmasında etkilidir. Fakat farmakolojiden fayda görmeyen kişiler farklı tedavi yöntemleri aramaktadır. Özellikle kalp damar rahatsızlıkları, astım gibi problemlerde ilaç tedavisi uygun olmayabilir. Bu nedenle klinik sahada manuel teknik, egzersiz gibi fizik tedavi yöntemleri etkili olabilmektedir.

Migren için egzersiz hakkında yapılan çalışmalarda, doğru egzersizler sonucunda ağrı yoğunluğunda ciddi bir azalma olduğu görülmektedir. Atakların sıklığını ve süresini azaltmak üzerine yararlı etkileri olduğu görülmüştür. Ayrıca egzersiz, yapılan çalışmalara göre depresyon ve anksiyete seviyesini düşürmekte ve fiziksel aktivite gücünü arttırmaktadır. Yoga, pilates gibi sporları düzenli yapan hastalarda öz bakımının başarısında artış ve migren ataklarının sıklığında anlamlı azalmalar görülebilmektedir.

Migren için kullanılan manuel tedavi yöntemleri ise masaj terapisi, miyofasyal gevşetme, fizyoterapi, kayroprakti ve çeşitli manipülasyonlar olarak sıralanabilir. Modern fizyoterapi egzersiz ve rehabilitasyon odaklıdır. Manuel terapi ise modern fizyoterapiden farklı olarak postüral düzeltme, germe, aktif ve pasiflik, mobilizasyon ve manipülasyon gibi terimlere vurgu yapar. Tüm bu yöntemler migren ataklarının sıklığını ve süresini azaltmakta, anksiyete ve depresyon gibi problemleri ortadan kaldırmakta önemli değişiklikler oluşturmaktadır.


Skolyoz ve gündelik yaşam

Skolyozun bedeninizde yarattığı etkilerin farkına varmanızı sağlamak bizim işimiz. Çoğu Skolyoz hastası bedeninde olanların farkında değil. Halbuki pelvis dönüyor, ayak kısalıyor, baş bir yana tilte gidiyor. Her hastada farklı durumlarda açığa çıkıyor. Bunu ilk değerlendirmede görüyoruz.

Skolyoz tedavisinde en önemli konulardan birisi seanslarda yaptığımız düzeltmelerin dışarda da devam etmesidir. Bunlardan bazıları;

Çantanın doğru taşınması TV/Okul tahtası vb. ekranlara doğru açıyla bakılması Çalışma ortamında gereken ergonomik koşulların sağlanması vb. Bunların hepsi skolyozunuzun durumuna göre değişiyor. Ama en önemli konulardan birisi bilinçli farkındalık. Yani bedeninizde nerde ne olduğunun farkında olmak. Bu farkındalık skolyozunuzun düzelmesine katkı sağlayacağı gibi kimbilir başka alanlarda da ne güzellikler sağlayacaktır. Sağlığınız bu özene değer.


Fibromiyalji ve aerobik egzersiz

Fibromiyalji, genel kas ağrıları ve vücuttaki belirli noktalarda kronik ağrı ile karakterize bir yumuşak doku romatizmasıdır.Halsizlik, yorgunluk, uyku bozukluğu, parestezi, depresyon, anksiyete ve huzursuz bacak sendromu gibi semptom ve bulgular fibromiyaljiye eşlik edebilen semptomlardandır.

Fibromyalji sistemik bir rahatsızlıktır ve sadece egzersizle tedavisi mümkün değildir.Ancak egzersizle birlikte semptomların hafiflediği ve tedavinin hızlandığı görülmektedir. Fibromiyalji sendromlu hastaların aerobik kapasitelerini artırmaya yönelik egzersiz yapmalarının yaşam kalitesinin artırılmasında önemli rol oynayacağı belirtilmektedir. Bunun yanında aeorobik egzersiz ağrı yoğunluğunun azalmasında,dayanıklığın ve fiziksel fonksiyonun artmasında önemli rol oynamaktadır.

Maksimal kardiyo respiratuar fonksiyonda ve submaksimal kardiyoresipratuar kapasitede önemli iyileşmeler saptanmıştır.Bunlara ek olarak Kuvvet, dayanıklılık, esneklik artması yanında genel aktivite düzeyinin yükseldiği, otokontrol duyusunun arttığı ve ayrıca egzersizle antidepresan etki sağlanarak kas gevşemesi sağlandığı bildirilmektedir. Hastanın tolere edebildiği ölçüde,gelişme sağlandığı takdirde sürelerin ve egzersiz yoğunluğunun arttırılmasıyla tedavi programına eklenmesi oldukça önemlidir. https://www.cochranelibrary.com/cdsr/doi/10.1002/14651858.CD012700/full?highlightAbstract=fibromyalgi%7Cfibromyalgia


Ağrı nedir?

Gerçek veya potansiyel doku hasarına bağlı oluşan, hoş olmayan sensoriyel ve emosyonel deneyimdir. Ağrı yalnız bir duyu değil, aynı zamanda bu duyuya karşı oluşan emosyonel reaksiyondur. Çocukluk çağından itibaren yaşanan deneyimler ile öğrenilir.


Osteoartrit

Halk arasında kireçlenme olarak bilinen osteoartrit, dünya çapında en yaygın kas iskelet problemlerinden biridir. Kişinin yaşam kalitesinin düşmesine ve bazı fonksiyonel kayıplara neden olabilir. Gonartroz (diz kireçlenmesi) olan kişilerde obezite, hastalığa daha fazla yük bindirebilir ya da depresyon, anksiyete, kardiyovasküler hastalıklar görülebilir. Yaş, kalıtsal faktörler ya da diğer kemik problemleri tetikleyebilir. Ağrı, şişlik, tutukluluk ya da dizlerde kilitlenme gibi semptomlar akla gonartroz, menisküs problemlerini getirmektedir. Önerilen tedavi yöntemi öncelikle hastayı bu konuda bilgilendirmek ve eğitim vermektir.

Kendisi için sağlıklı hissedeceği kiloya ulaşmalı ve egzersizlerini düzenli yapmasıdr. Egzersiz programlarında güçlendirme, esneklik ve aerobik egzersizler birleştirilmelidir. Bu durumda cerrahiye gitme riski %50 önlenmiş olur ve problem birinci basamakta çözülmüş olur.

Bir diğer alternatif ise egzersiz sırasında fazla ağrı yaşayan kişiler için eklem içi enjeksiyon uygulamaları, ilaç tedavisi, bilişsel davranışçı terapi ve beraberinde fizik tedavidir. Bir fizyoterapi kliniğine gitmek, güvenli, daha kısa ve etkili, daha az maliyetli bir çözüm sayılır. Ancak öncelikle hekim değerlendirmeleri, radyografi gibi kapsamlı araştırmalar, tetkikler yapılmalıdır.
Bu sayede uygun egzersiz programı, ortez, farkındalık eğitimi gibi çözümlerle başlayarak devamında manuel terapi, klinik masaj, gevşetme, kinezyo bantlama, akupunktur gibi çeşitli yollarla ağrının önüne geçilir ve cerrahi yöntemler önlenebilir. https://bmcmusculoskeletdisord.biomedcentral.com/articles/10.1186/1471-2474-15-279